Zehirli gündemden çıkmak için…

Ülke terör gündeminden bir türlü çıkamıyor. Bu da ülkenin sosyal, siyasi, hukuki, ekonomik tüm hayatını etkiliyor, zehirliyor. İstiklal Caddesi’ndeki patlama… 8 canın kaybı. Onlarca yaralı. Olayın orada, yani son zamanlarda yabancının yerliden daha yoğun hale geldiği bir mekanda gerçekleşmesi, neresinden bakılırsa bakılsın tahripkar bir nitelik arz ediyor. Böyle bir sabotajın ülkenin dış açığı kapatma noktasında … Zehirli gündemden çıkmak için… Devamı »

Eklenme Tarihi: 15 Kas 2022
4 dk okuma süresi
Güncelleme Tarihi: 15 Kas 2022
Zehirli gündemden çıkmak için…

Ülke terör gündeminden bir türlü çıkamıyor. Bu da ülkenin sosyal, siyasi, hukuki, ekonomik tüm hayatını etkiliyor, zehirliyor.

İstiklal Caddesi’ndeki patlama… 8 canın kaybı. Onlarca yaralı. Olayın orada, yani son zamanlarda yabancının yerliden daha yoğun hale geldiği bir mekanda gerçekleşmesi, neresinden bakılırsa bakılsın tahripkar bir nitelik arz ediyor.

Böyle bir sabotajın ülkenin dış açığı kapatma noktasında çok çok önemli bir kaynak haline gelen turizm gelirlerini sekteye uğratma riski var mı, tabii ki var.

Ama olayın seçime doğru giden ülkede siyaseti zehirleme boyutu çok daha etkin.

“Kürt siyaseti” uzunca bir süredir Türkiye siyasetinin ana kırılma noktalarından birisi. “Seni başkan seçtirmeyeceğiz” gibi bir sözün, siyasette ne tür sonuçlar doğurduğunu, mesela en iyi Selahattin Demirtaş bilir, dersem umarım yabana atılmayan bir tespitte bulunmuş olurum.

2019’da İstanbul seçimi tekrarlanırken Öcalanlar’ın bizzat iktidar cenahı (MHP dahil) tarafından devreye sokulması bir yanı terörle bağlantılı Kürt siyasetinin genel siyaset üzerindeki etkinliğinin göstergesi olabilir.

Bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Edirne’deki en büyük hesabı İmralı’dakine verecek”

diyerek topa girmesi de bununla ilgili idi.

Son anayasa değişikliği için, Adalet Bakanı Bozdağ’ın da yer aldığı bir Ak Parti heyetinin çok net bir tutarsızlığı göze alarak “Kandil’in uzantısı” dedikleri HDP grup başkanvekillerini ziyaret etmesi, 2023 seçimlerinde Kürt siyasetinin tayin edici bir nitelik kazanması sebebiyledir.

Soru şu: Nereye konacak Kürt siyaseti?

Varlığı inkâr edilemiyor. Ne de olsa seçime giriyorlar. Oy veriyorlar. Meclis’e giriyorlar. Yerel yönetimleri kazanıyorlar. En azından anayasal statüde “eşit vatandaş” halindeler.

Sonrasında belediyelerine el konuluyor, milletvekilleri, hatta eş başkanları içeri alınıyor vs. Tamam, bizde hukuk güdümlenir, gücü elinizde bulunduruyorsanız, size ters bakanlara hayatı cehennem etmeniz mümkün, ama Kürt siyaseti içinde “Terörle iltisak” için gerekçe veriliyor mu, diye sorulursa, en azından bir kısmı o gerekçeyi veriyor.

Onun için de “HDP’nin terörle arasına mesafe koyması” temasının, en azından kendisi ile temas kurmak isteyen siyasi partiler açısından, toplumda bir karşılığı bulunuyor.

Şimdi şu İstiklal Caddesi vahşetinde, yakalanan Suriye uyruklu Ahlam Albashır’ın ifadelerinden yola çıkarak “Kobani bağlantılı, PKK-PYD-YPG yetiştirmesi” vs. ifadeleriyle iltisakın “Kürt siyaseti”ne bağlanması ihtimal dışı değil. PKK bu tür eylemleri yapar. Suç dosyasında bunlar var. PKK için “Kürt siyasetini terör iltisakından arındırma” gibi bir mesele de yok. Çünkü o, şiddeti zaten siyaset olarak uyguluyor. HDP’nin vs’nin içerde “terör iltisakı” açısından sorgulanmasından da fazla rahatsız olmuyorlar. Onlara göre siyaseti Dağ belirler, Ovadakiler de buna gerekçe üretir.

HDP’nin içinde Dağ’ın bu yaklaşımını benimseyenler var mı, var tabii. Dağ’ı gözden çıkaranlar var mı, diye sorulursa, bana göre sorgulayanlar var, ama tümüyle üstünü çizenler yok.

Ancak, içerde siyaset yapılacaksa, bunun şiddetten arınmış olarak yapılması yaklaşımı, sanıyorum, gittikçe daha net benimseniyor. Sonuçta Kürtlerin hukukunu savunanlar da Kürt siyasetçilere “Terörle aranıza mesafe koymazsanız olmaz” gibi bir tavır sergiliyorlar.

Bu açıdan İstiklal Caddesi vahşetinin hemen peşinden Selahattin Demirtaş’ın attığı tweetle, “hangi amaçla ve gerekçeyle yapmış olursa olsun, sivilleri hedef alan her saldırıyı hukuken, siyaseten, ahlaken ve vicdanen terör” olarak nitelemesi, “Asla kabul etmiyoruz” vurgusu yapması, hem de lanetlemesi önemlidir.

Belli ki Kürt siyasetinin önünde hala bir “terörle iltisak” sorunu vardır. İşin taa başlangıçta sivil siyaset alanından terör alanına evrilmesi konusu da, “orada hangi irade etkili olmuştur?” sorusunun cevabı açısından önem taşıyor. Belli ki bu alan, içerde – dışarda pek çok odağın bölgeyi tanzim çerçevesinde oyun oynadığı bir alandır. O oyunların Türkiye’ye yönelik kötü hesapları vardır, ama o oyuncuların Kürtlere iyilik düşünmediği de bir vakıadır. Bu oyunlar içinde herkes birbirine karşı piyona dönüştürülebilir.

Oyunu fark etmek hem bölgedeki her ülke için hem her halkın siyasetçileri için hayati önem taşıyor.

Selahattin Demirtaş’ın cezaevi ortamından damıtılmış tavırlar sergilediğini söylemenin fazla iyimser diye nitelenmeyeceğini umarım. Bu mesele atın izinin itin izine en çok karıştığı alanlardan birisidir. Sağduyu ve basiret hayati değer taşıyor.

SOYLU’NUN ABD MESAJI

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, terör saldırısının meydana geldiği alanda yaptığı açıklamada “Bize verilen mesajı biliyoruz” dedikten sonra “ABD Büyükelçiliği’nin taziyesini kabul etmiyoruz, reddediyoruz. Müttefikliğimiz tartışılmalıdır. Biz kimsenin düşmanı değiliz. Kimseye kalleşlik yapmıyoruz. Bu kalleşliklere tahammül edecek gücümüz kalmadı. PKK’ya kim iç istihbarat sağlamaya çalışıyorsa faili odur. Bu aldığımız mesaja çok güçlü bir mesaj vereceğiz”” diye konuştu.

Soylu bir süredir gerek PKK gerekse LGBT vesilesiyle ABD’ye ve Avrupa’ya çok sert mesajlar veriyor. İsveç ve Finlandiya ile NATO konusunda henüz pazarlık yapılırken NATO’nun asıl patronunun “PKK terörünün arkasındaki güç olduğu”na dair suçlamanın ortaya çıkaracağı diplomatik süreç her bakımdan ilginç olacak.