Tevbe Suresi 103. Ayet: “(Ey Peygamber) Onların mallarından bir bölümünü sadaka olarak al ve bu yolla onları temizle, günahlardan arındır. Onlara dua et, çünkü senin duan onlara gönül huzuru sağlar. Allah her şeyi işitendir, bilendir.”
Üzerinde duracağımız ayeti kerimenin nüzul sebebi şöyle cereyan etmiştir. Abdullah b. Abbas’tan rivayet edildiğine göre cihaddan geri kalan Ebu Lubabe ve arkadaşları cihaddan geri kaldıkları için pişman olmuşlar ve kendilerini mescidi Nebevi’nin direklerine bağlayarak Allah tarafından mağfiret edilene kadar kendilerini çözmeyeceklerine yemin etmişlerdi. Allah-u Teâlâ tevbelerini kabul etmiş, onlar da kendilerini bağladıkları direklerden çözerek mallarını Rasulullah’a getirmişler ve: “Ey Allah’ın Rasulu! İşte mallarımız, bizden al, sadaka olarak dağıt ve bizim için af dile” demişlerdi. Rasulullah da: “Ben sizin mallarınızdan bir şey almakla emrolunmadım” buyurmuştur. Bunun üzerine bu ayeti kerime nazil olmuş, Allah Rasulü de onların mallarından bir kısmını alıp dağıtmıştır.1
“(Ey Peygamber) Onların mallarından bir bölümünü sadaka olarak al ve bu yolla onları temizle, günahlardan arındır.”
Nüzul sebebinden de anlaşılacağı üzere ayet, Tebuk Seferi’nde cihaddan geri kalan, hatalarını anlayıp Allah’tan mağfiret dileyen, kaçırdıkları amelin bedelini de malları ile ödemek ve kendilerini temizlemek isteyen sahabiler hakkında inmiştir. Allah Celle Celaluhu kullarını temizlemek istiyor. Tıpkı manevi bir temizlik hükmünde olan namazlar ile bizi temizlediği gibi hatalarımızı da işlediğimiz hayırlar ve salih ameller ile temizlemek istiyor. Zira bu ayetin tefsiri ile ilgili bir hadiste Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem; “Bir gece rüyamda bana iki melek geldi. Beni alıp altın ve gümüş kerpiçlerden yapılmış şehre götürdüler. Bizi bedenlerinin bir yarısı gözle göreceğin en güzel şekilde olan, diğer yarısı ise gözle göreceğin en çirkin şekilde olan adamlar karşıladı. O iki melek adamlara dediler ki: ‘Gidin kendinizi şu nehre atın.’ Onlar da kendilerini nehre attılar. Dönüp bize geldiklerinde onlarda olan o kötü durum gitmişti. O iki kişi bana dedi ki: ‘İşte bu Adn Cenneti’dir. Şu da senin makamındır.’ Yine dediler ki: “Yarıları güzel, diğer yarıları çirkin olanlara gelince onlar, salih amellerine kötü ameller katan kimselerdir. Allah onların kusurlarını affetti.”2
Bu ayeti kerime; amellerine salih olmayan amelleri karıştıran ya da Allah’ın emirlerini ve Rasulü’nün yolunu terketmek sureti ile nefislerine zulmeden kimselerin zekât ile temizleneceğinin ifadesidir. “Ey Allah’ın Rasulu! İşte mallarımız, bizden al, sadaka olarak dağıt ve bizim için af dile” diyen sahabiler temizlenmeyi arzu ediyordu. Henüz bu emir inmeden sahabinin ‘al ve bizi temizle’ ifadesi, âdeta onlar sebebiyle ‘cihadda geçirmemiz gereken vaktimizi, mal kazanarak geçirdik. Zira ancak kazandığımızın daha fazlasını vererek temizlenebiliriz’ demekti.
Allah’ın insana vermiş olduğu şefkat duygusu zengini paylaşmaya sevkeder. Böylece toplumda zengin ile fakir arasında merhamete, şefkate dayalı bir bağ kurulur ve böylece toplumda kardeşlik tesis edilmiş olur. İslam toplumunda Müslüman bireyler kendileri kazanıp ihtiyaç sahiplerine dağıtmak, kendileri yorulup başkalarına pay etmek gibi yüce bir ahlâkî değere ulaşmak ile beraber nefislerinin mal biriktirme arzusu, cimrilik, dünya sevgisi gibi süfli duygulardan da kurtulmaya adım atarlar.
İslam dini birileri ihtiyaç içerisinde iken müslümanların rahat uyumalarını, tasasız gün geçirmelerini hoş karşılamaz. Toplumdaki bireylerin dertleri ile dertlenmelerini ister. Bu, Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, “Malda zekâttan başka haklar da vardır” buyururken ifade ettiği hakikattir. İslam, insanlardan kimileri aslî ihtiyaçlarını karşılayamazken, kimilerinin rahatça yaşamak sureti ile toplumsal huzuru bozmasına müsaade etmez.
Öte yandan İslam malın sadece toplumda zenginler arasında dolaşan bir metâ olmasından da hoşlanmaz. Mal toplumda sadece zenginler arasında dolaşır olunca toplumsal huzur bozulur. Zekâtla birlikte malın yeniden bütün toplum içindeki dağılımında denge yakalanır. Zekât veren kimse bütün bu faydaları sağlamakta, vermeyen ise toplumda dengeye zarar vermektedir. Rasulullah bu sebeple; “Herhangi bir beldede biri aç olarak sabahlıyorsa, Allah’ın onlar üzerindeki himayesi kalkar”3 buyurmuştur. Böylece zekât veren sadece nefsini arındırıp temizlemez aynı zamanda toplumunu da temizler.
Ayet “Dağıtılabilecek olan malın kapsamı nedir?” sorusunu akla getirmektedir. Mal ile ilgili Ebu Ömer der ki: “Arap dilinde bilinen ve anlaşılan o ki; ticari bir meta olarak ödenilen ve mülkiyete geçirilen her şeye ‘mal’ denir.” Çünkü Rasulullah şöyle buyurmuştur: “Âdemoğlu malım, malım, malım der. Hâlbuki malından ona ait olan şey, yiyip tükettiği ya da giyinip eksilttiği ve yahut sadaka ile ulaşan şeyden başkası değildir.”4
“Sadaka olarak almak” ifadesi ise âlimlerin ekserisi tarafından zekât olarak anlaşılmıştır. “Mallarından bir bölümünü sadaka (zekât) olarak al ve bu yolla onları temizle” ifadesindeki temizleme fiilinin ancak zekât ile gerçekleşeceğini anlıyoruz.
Kulun kalbi, aklı, ameli, malı, itikadı saf ve tertemiz bir vaziyette Allah’a ulaşmalıdır. Malımız da kalbimiz de tertemiz olmalıdır. Bunun da yolu ancak ondan vermektir. Hassas bir şekilde hem malımızı temizlemek ve hem de temizlerden olmak niyeti ile malımızın zekâtını vermeliyiz.
“Onlara dua et, çünkü senin duan onlara gönül huzuru sağlar.”
Rasulullah zekâtını verenler için dua etmiştir. Abdullah b. Ebi Evfa şöyle rivayet etmiştir: “Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem’e bir kavim sadaka getirdiğinde; ‘Allah’ım onlara salât (rahmetinle muamele) eyle’ derdi. İbn Ebi Evfa da getirince Rasulullah: ‘Allah’ım Ebu Evfa’nın ailesine salât getir’ dedi.”5
Allah Celle Celaluhu Rasulüne, malını temizlemek üzere verenler için dua etmesini tavsiye etmiştir. Bu dua Rasulullah’ın duasıdır ve meyvesi ise kalp huzurudur. Bu dualar bizim bilmediğimiz birçok cihetten kalpleri kuşatır, sıkıntıların arttığı ve ‘kimsesiz kaldığım şu anda elimden tutacak kimse yok mu?’ diye serzenildiğinde bir rahmet nağmesi olarak kalbe sekînet indirir. Allah’ın iman edenleri desteklemesi, onları yalnız ve yardımsız bırakmaması işte budur.
Bu ümmet için birer manevî kale hükmündeki hareket liderlerinin, çile ehli davetçilerin, feda etme şuuruna ermiş fedailerin ve ‘ümmetim’ diye serzenen her bir mü’min ve mü’minenin ümmetin arınması ve kurtuluşu için dua etmesi gerekmektedir. Ayeti kerimedeki ifadeler Rasulullah’a hitap etmek ile beraber bu duaları ümmetin her bir ferdinin yapması gerektiğini bilmekteyiz. Kardeşin kardeşe yaptığı dua, fertlerin ümmete yaptığı dua, yerini dahi bilmediği, uzak coğrafyalardaki mü’minler için yapılan dua inşallah muhataplarına birer sekînet vesilesi olacak ve onların kalplerini itmi’nana ulaştıracaktır. Bizzat amelin üzerinde iken yani Rasulullah’ın yaptığı gibi zekâtını vermekte iken veya bunun için ayrılan özel bir vakitte kalbin müsait olduğu zamanlarda dua etmenin faydaları elbette çok olacaktır.
Ayet-i kerimede zekâtın temizleyiciliğinden bahsedildi, Rasulullah’ın duasının kalbe sekînet indirdiği ifade edildi ve sonunda ise “Allah her şeyi işiten ve bilendir” buyruldu. Böylece bütün amellere Rabbu’l Alemin’in vâkıf olduğu, verilen zekâttaki ihlâsa, cihaddan geri duranın pişmanlığına ve temizlenme arzusuna, Peygamberimizin duasına ve de nifak ile kalbi dolup taşan ve malından zekât vermeyenin durumuna değinildi.
Rabbimiz bizi bu temizlenme ayında zekâtını hakkıyla verip temizlenenlerden eylesin. (Âmin)
1. Taberi Tefsiri; Hisar Yayınevi 356-357
2. Buhari; Kitabuttefsir, Berae 1
3. Ahmet b. Hambel; Müsned 4880
4. Müslim, Zühd 4) (Kurtubi Tefsiri Buruc Yayınları 8. Cilt s 382-383
5. Buhari, Zekat 64; Müslim, Zekat 176; Ebu Davut, Zekat 7
Kaynak: Furkan Nesli Dergisi