- Anasayfa
- AİLE-YAŞAM Haberleri
- Ramazan Ayının Önemi
Ramazan Ayının Önemi
Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem; “Ya Rabbi! Recep ve Şaban’ı bize mübarek kıl, bizi Ramazana kavuştur”1 diye dua edermiş. Biz de Ramazan’a kavuşmaya yaklaştığımız şu günlerde bu duayı çokça yapıyoruz. Çünkü insan hayatı, saniyede değişebiliyor. Nasip olacak diye hayal ettiğin bir şey nasip olmayabiliyor. Rabbim bu sene de bizleri nasipli eylesin de; Ramazan’a kavuştursun inşallah. Çünkü seneye nerede veya ne halde olacağımızı bilmiyoruz.
Bir Müslüman için Ramazan’a kavuşmak neden bu kadar önemlidir? Zünnun Mısri der ki; “Recep tohum ekme, Şaban sulama, Ramazan ise hasat ayıdır.” Allah Azze ve Celle Ramazan’da öyle büyük fırsatlar önümüze sunuyor ki ve öyle müjdeler veriyor ki, Ramazan ayının her anı âdeta cevher kıymetinde değer kazanıyor. Tevbelerin çokça kabul edildiği, gecesinin-gündüzünün, sahurunun-iftarının her dakikasının icabet saati olduğu, şeytanların bağlanmasından dolayı vesveselerin zayıfladığı, dolayısıyla günah işleme istidâtının azaldığı mübarek ay Ramazan… Bir gün değil, beş gün değil, tam bir ay boyunca fırsat üstüne fırsat verilen bir ay. İlk günün kıymetini bilemedin mi, ikinci gün var… İkinci günün kıymetini bilemediysen üçüncü gün, beşinci gün, yirminci gün, yirmi dokuzuncu gün var…
İşte bu kadar fırsata rağmen Ramazan’da kendini affettirmeyi beceremeyene Allah’ın lanetinin olacağı bildiriliyor. Taberani’nin rivayetine göre; “Peygamberimiz bir gün minberde iken arka arkaya üç kere; ‘Âmin! Âmin! Âmin!’ buyurdular. Sonra da bu davranışının sebebini şöyle açıkladı: ‘Cebrail bana gelerek: ‘Ey Muhammed! Anne- babasından birinin yaşlılığına yetiştiği halde, onlar sayesinde cenneti kazanamayana lanet olsun’ dedi. Ben de ‘âmin’ dedim. Sonra; ‘Ey Muhammed! Ramazan ayına kavuştuğu halde günahlarının affını sağlayamadan ölen kimseye Allah lanet etsin’ dedi, ben de ‘âmin’ dedim. Arkasından yine ‘Ey Muhammed! Senin adın yanında anıldığı halde sana salât-ü selam getirmeyen kimseye Allah lanet etsin’ dedi, ben de ‘âmin’ dedim.”
Yukarıdaki hadisten de anlıyoruz ki; Ramazan’da TEVBEYE çok ağırlık vermemiz gerekiyor. Günahlarımızın affına ve kalplerimizin arınmasına o kadar çok ihtiyacımız var ki. Ramazan boyunca gece- gündüz tevbe- istiğfar halinde olmamız gerekiyor. Ramazan gecelerinde, teheccüd vakitlerinde, ağlayarak yapılan nasuh tevbeler, Gaffar, Gafûr, Rahman, Rahim, Tevvab ve Afûv olan Allah Azze ve Celle’nin affını- mağfiretini celbetmez mi? Rahmetin sağnak halinde yağdığı bu ayda affedilmeyi başaramayan gerçek bir müflis değil midir? Bu ayda dilimizi daim zikir ve istiğfar ile meşgul etmemiz, malayaniden şiddetle kaçınmamız, az-öz konuşmaya dikkat etmemiz, asla gıybetle orucumuza zarar vermememiz gerekiyor.
Aslında 11 ay boyunca biriken günahlarımızdan arınmanın, paslanan kalplerimizi parlatmanın yoludur Ramazan. Tasavvuf ehlinin riyazette (nefsi terbiye) dikkat çektiği 4 hususa, Ramazan’da hasseten dikkat etmemiz, nefsimizi terbiye etmemiz de çok etkili bir yol olacaktır. Aslında kıymetini bilerek geçirilmiş bir Ramazan ayında, bu dört hususa doğal olarak dikkat edilir. Az yeme, az konuşma, az uyuma ve uzlet.
Az yemek, oruçlu olunduğu için, kendiliğinden gerçekleşiyor zannedilse de iftarda ve sahurda aç gözlü davranmak, kişiyi maalesef, çok yemenin afetine sürüklüyor. Her iftar öncesi kişinin nefsi aç gözlü davranıyor ve midesinin doyacağı kadarı değil, gözünün doyacağı kadarını hazırlamaya çalışıyor. İşte bu aç gözlülük hastalığını ilk günlerin iftarında anlayan kişi, sofraya koyulan çeşidi ve miktarı azaltmalıdır. Bu şekilde hazırlanan bir sofra ile ve Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in, ‘yemeği yavaş yeme’ ve ‘sofradan doymadan kalkma’ şeklinde gelen tavsiyelerini uygulamak ile az yeme başarılacaktır. Az konuşmak husunda ise, açlığın verdiği halsizlik ve takatsizlikten istifade etmek gerekiyor. Çok ve de boş konuşmak, karnın tokluğu ve bedenin sıhhatiyle alâkalıdır. Bir de dilin daim Allah’ı zikir halinde olması, dinin- davanın, cemaatin-hizmetin derdini konuşmaya alışması, malayaniye dönmesine engel olacaktır. Allah’ı ve davasını zikretmeyi meleke edinmiş bir dil, haktan gayrısına dönmeyecektir; boş kelam konuşma yeteneğini (!) de kaybedecektir.
Az uyumak konusunda ise, sahurun çok faydası olacaktır. Sahurun neye faydası yok ki? Efendimiz; “Sahur berekettir,”2 “bizim orucumuzla ehl-i kitabın orucunun farkı sahurdur”3 buyurur. İmsaktan önce tatlı uykusunu- ki insan bazen, uykuyu yemeğe tercih ediyor- bölerek sahura kalkan Müslüman, bu vesile ile hem teheccüd vaktinin feyzinden – neş’esinden faydalanacak, hem de bu vesile ile az uyumuş olacaktır. Dördüncü husus olan uzlet ise, yine Ramazan vesilesi ile Ramazan’ın son on gününde girilecek olan itikaf ile gerçekleşecektir.
Ramazan İbadet Ayıdır
Ramazanın en önemli ibadeti şüphesiz oruçtur. Farz olan bu kıymetli ibadeti hakkıyla yapabilene müjdeler olsun! Allah’ın affı-mağfireti, meleklerin hatta denizdeki balıkların bile onun adına istiğfar etmesi, orucunu açtığı ilk andaki kabul olunan duası, cehennem ile arasına konulan yerle gök arası kadar mesafe, cennette sadece oruçluların gireceği Reyyan kapısı… Daha ne olsun, rahmet üstüne rahmet, müjde üstüne müjde…
Geçen yıllarda, Ramazan’da yapacağımız mühim ibadetleri, aklımızda daha çok kalsın diye “3İ ve 3T” diye özetlemiştik. 3İ yani: İnfak, İtikaf, İftar. 3T yani: Teravih, Tesbihat, Teheccüd.
Ramazan infak ayıdır. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem için Ramazan ayında, ‘rahmet taşıyan rüzgârlardan daha cömert olurdu’4 denilmektedir. Bu ayda, malımızın şükrü ve temizlenmesi için verdiğimiz farz hükmündeki zekatımızı, canımızın sadakası için verdiğimiz vacib hükmündeki fitremizi ve hayır-hasenat için verdiğimiz nafile hükmündeki infaklarımızı ihmal etmeden vermemiz gerekiyor. Çünkü Ramazan’da verilen infakın sevabı ile Ramazan sonrası verilenin sevabı arasında büyük bir fark olacaktır.
İtikaf: İtikaf, Efendimiz’in hiçbir zaman terk etmediği bir sünneti müekkededir. İbni Şihab Ez-Zühri: “Acaba insanlar itikafı nasıl terk ediyor? Efendimiz itikafı vefat edinceye kadar hiç terk etmedi” diyor. Efendimiz Sallallahu Aleyhi ve Sellem Ramazan’ın son on günü gecesiyle beraber mescidde itikafa girerdi. Aslında İslam dini inziva hayatını tavsiye etmemiştir. Ancak itikaf gibi kısa dönemlik bir uzlete, başımızı ellerimizin arasına alıp hayatın muhasebesini yapmaya, mescidde gece-gündüz kalarak yoğun ibadet içerisinde Allah’ta yok olmaya ve ‘beni affedene kadar bu mescidden çıkmayacağım’ diyerek ısrarla tevbe etmeye ne kadar çok ihtiyacımız var. Ancak itikaf esnasında tüm bunları yaparken, kişi aslında yalnız da değildir. Gerek dava arkadaşlarıyla gerekse de cami cemaatiyle bir arada olmaktadır ki, bu durum da itikafa ayrı bir anlam ve fayda katmaktadır.
İftar: Evlerimizde arkadaşlarımıza, akrabalarımıza, talebelerimize yemek daveti vermemiz, Efendimiz’in sünnetidir. Bir de bu iftar davetlerini tebliğ ortamına çevirdiğimizde, Efendimiz’in kaybolmuş bir sünnetini ihya etme sevabına nail olacağız. Burada dikkat edilmesi gereken husus ise bu davetlerde büyük zahmetlere ve israfa kaçılması… Belki de tüm bu zahmet ve masraflardan dolayı insanlar, misafir almayı azalttılar. Bu durumu, daha sade, mütevazı ama elbette özenilmiş sofralar hazırlayarak düzeltebiliriz.
Teravih: Sadece Ramazan’da kılabileceğimiz nafile bir namaz. Teravih namazında, bir sünneti yerine getirmenin sevabının yanı sıra, özellikle halkın önem verdiği bir namaz olması hasebiyle halkla bir araya gelme, tanışma, kaynaşma imkânı elde ediyoruz. Bu anlamda Ramazan akşamları -çocuklar da ihmal edilmeden- ailecek gidilen teravih namazları, ailemizle, cami ile ve halkla kaynaşmamıza vesile olacaktır.
Tesbihât: Bu ay her halimiz zikir hali olmalı. Evimizden çıkarken, yolda yürürken, namazlardan sonra yapmamız gereken tesbihlerimizi ihmal etmemeliyiz. Özellikle sabah-akşam virdimizi asla aksatmamalıyız. Yüzlük tesbih, tehlil, tahmid ve salavât-u şeriflerimizi artırarak çekmeye devam etmeliyiz.
Teheccüd: Ramazan’da aslında bir ay boyunca teheccüd kılabiliriz. Çünkü her gün sahura kalkıyoruz. Bu kalkışı fırsat bilip bir taşla bir kaç kuş vurabiliriz. Biraz erken kalkıp, -icabet saatinde- teheccüdümüzü kılarak, Kur’an’ımızı okuyarak ve dualarımızı yaparak, birkaç saatin içerisinde bir çok amel yapma imkanına sahibiz.
Ramazan, bir ay boyunca envai çeşit ibadetle eğitildiğimiz, terbiye edildiğimiz bir fırsat ayı. Ramazan, orucuyla- namazıyla, teravihiyle- teheccüdüyle, infakıyla- itikafıyla, sahuruyla- iftarıyla bizi disipline eden, bize sabrı öğreten ve bizi bir yıl boyunca etkileyecek bir talimden geçiren, bir eğitim ayı. Bir kaçıran ya bir sene beklemek zorunda kalacak, ya da bir daha asla kavuşamayacak. Bu sebeple kıymetini bilmemiz gerekiyor. Kur’an-ı Kerim Ramazan günleri için “sayılı günler” der. Bizde de bir söz vardır: ‘Sayılı günler çabuk geçer.’ Şu sıcak ve uzun yaz günlerinde Ramazan’ın meşakkatini gözünde büyütenler bilsinler ki, bu sayılı günler de çabucak geçecek. Müslümana düşen, ‘bu günlerden istifade edebiliyor muyum, Ramazanın hakkını verebiliyor muyum, sayılı günler geçiyor da, nasıl geçiyor?’ Sorularını düşünmek olmalı. Herkese hayırlı, bereketli, affedilmeyi başarabildiğimiz bir Ramazan geçirebilmeyi temenni ediyorum.
Rümeysa Sarısaçlı
Furkan Nesli Dergisinden Alıntıdır
Ramazan Ayı
0 Yorum